18 Nisan 2010 Pazar

HESAP VERİYORUM -4-

Bunun bugün için bir üstün zeka eserimi yoksa bir çocuk belleğinin dersleri dinleyerek, bir fotoğraf makinasının işlemi gibi aklın bir yeteneği mi olduğunu hala çözmüş değilim. Bu aşamanın bir kuramını ancak eğitimci bir kişinin deneyleriyle böyle sonuca varabileceğini kanıtlayabilir kanısındayım. Bir anımı da burada söylemek istiyorum. Benim her şeyi okuyabilmem, kerat cetvelini ezbere okuyabilmem babamın da dikkatini çekmişti. Bunu bir yerde de çok kötü bir şekilde istismar etti. Bazı geri köy çocuklarının her hangi bir şekilde kerat (çarpım) tablosunu bilmemesi durumunda beni o sınıfa çağırıp örneğin “8x8= kaç” diye sorduğunda “64” yanıtını alınca bilmeyen talebenin yüzüne tükürtürdü.

Bunun ne kadar onur kırıcı bir şey olduğunu o anda ben bilmediğim halde benim bundan dolayı nasıl bir sevinç içinde kalmama hala utanırım. Bunun cezasını sonradan köy çocuklarının antipatisini kazanarak acı şekilde ödedim. Beni meydanda yalnız bulduklarında onlarda kendilerinin beden gücünü kullanarak bana güreş tutma önerirler ve o zaman sadece benim ayağımda olan potinleri çıkarmamı fırsat bilir alıp kaçarlardı potinlerimi. Ben eve çıplak ayakla gelir ve babamdan dayak yediğim gibi aptallığımın cezasını annemden dilinden kurtulamayarak kat be kat ödetirlerdi.

Türk milleti veya dünyanın en geri milletleri bile onuru söz konusu olunca aslan kesilir. Bu insanlık onurunun evrim teorisine dayanan en ilkel kuralıdır. Biz insanları yücelteceğimize onları kendimizden aşağı görerek kendimizi alçattığımızı unutmayalım.

O sene karnemin verilmemesi beni o kadar üzmüştü ki günlerce ağladım. Okula gitmekten vaz geçtim. Taptığım Cevdet beyle de küsüp bir daha hiç konuşmadım. Ne yaptılarsa da bir türlü barışmadım. Bu benim altı yaşında okula resmen kayıt olmamla sonuçlandı.

EVİMİZ HIRSIZLARCA SOYULUYOR ve ÖĞRETMEN DE BU İŞE ORTAK:

Elvançelebi köyünün bize en acı veren anısı bu soyulma olayıdır. Bir bayram arifesi –ki Ramazan bayramı olmalı- bizim evi soymak için öğretmen ve köylülerden Sait adlı ünlü bir hırsız işbirliği yapıyorlar. Babam Teravi namazı kılmak için camiye gitmişti. Annemde köyde hatırlı bir köylünün düğününe gitti. Biz evde Celal abim, Ablam, ben ve daha bir yaşında olan Günhan ve yardımcımız olan köylü kızla evde kaldık. Yapılan tertip şöyle planlanmış. Yardımcı kızı ayarlamışlar. O bize korkutucu masallar anlatarak cinler, perilerin bizi alıp götüreceğini , mezarlıktaki dedelerin bunu köylüye malum ettiğini anlattı. Ablam ben de düğüne gideceğim diye tutturunca yardımcı kızla haber gönderdik. Onlar da annemi ikna ederek bizim de düğün evine gitmemizi sağladı. Biz de buna çok sevindik ve geç saatlere kadar düğün evinde kaldık. Babamın da teravi namazından sonra öğretmenin evinde sohbete katılması sağlandı. Her şey bittikten sonra eve döndük. Evin karışık olduğunu, yatakların yerinden atıldığı ve evin bütün eşyasının darmadağın olduğunu gördük. Bayram için dedem bize Çorum’dan yeni elbiseler, ayakkabılar, heybelerle şekerler, çerezler göndermişti. Benim tek varlığım İş Bankasının kumbarası içindeki paralarım da gitmişti. Ayrıca o tarihte bir servet sayılabilecek kadar çok olan 300 TL. birikmiş parası gitmişti babamın.

Babam bir anda şok geçirdi. Adeta aklını yitirdi. Şaşkınlıktan ne yapacağını bilemedi. Annem ağlamaya, döğünmeye başladı. Düğün eğlencesinin sonu bir anda ölü evine dönmüştü. Öğretmene haber sala babam ondan medet umdu. O da babamı nasıl oyalamak gerekirse öyle oyaladı. Minarenin mahvesine kadar köyü elde fenerlerle aradılar. Bir şey bulunmadı. Ertesi gün bayramdı. Ne var ki evimizde ölü evi yası tutuluyordu. Köylüler bize karşı tavır aldıklarından hırsızı korudular ve babamın bir ay süren bütün çabaları boşa gitti.

1 yorum:

asubaba dedi ki...

Sevgili Babam bu ay ( 21 Nisan )doğmuştu;

İyi ki doğmuşsun babacığım.
Senin gibi iyi bir babaya sahip
olma şansına sahip olduğumuz için çok şanslı hissediyorum kendimi.

Makamın cennet olsun babacığım

Oğlun

Oktay