30 Aralık 2009 Çarşamba

Bir Yeni Yıl Partisinde



Orhan UYSAL'ı akrabaları ile kutladığı bir yeni yıl partisinden bir anı.

18 Aralık 2009 Cuma

Briç Magazin -3-



BRİÇ MAGAZİN

Orhan Uysal

Briçseverler merhaba.



Bu hafta sizlere güzel bir haber vererek başlamak istiyorum. Briç olimpik spor olarak onaylandı. Dünya Briç Federasyonu'nun (WBF) Uluslararası Olimpiyat Komitesi(IOC) nezdinde 15 yıldır sürdürdüğü uğraş 15 Haziran 1995 tarihinde sonuç verdi ve briç sporu olimpik oyun olarak kabul edildi. WBF Başkanı Jose Damiani IOC Başkanı Juan Antonio Samaranch'a yazdığı mektupta bu kararından ötürü IOC yönetimini kutladı ve duyduğu memnuniyeti dile getirdi.

Pilotlar yüksekten uçar!



Emekli Subaylar Derneği Lokali briç oyuncularının vazgeçemeyeceği bir mekandır. Birçoklarının yalnız konken veya taş oynamalarına karşın briç oyuncularının tutkusu dört kişilik ekiplerinin tamamlanması için saatlerce beklemeye ve sohbet etmeye razıdırlar. Ekipteki en renkli oyuncu şüphesiz pilot Yusuf'tur. Daima yüksekten deklere eder. Şlem oynamak onun için her şeyin üstünde bir anlam taşır. Şlem oynayamadığı zaman eve üzgün gideceğini söyler. "Haydi bir şlem oynayalım." demeden yapamaz. Adı Şlemci Yusuf olarak ünlenmiştir. O gün, aşağıdaki elin gelmesi ile heyecanla beklediği güzel anlardan birini yaşayacağını düşünerek sevindi.


Güney oyunu 2 kör ile açmış kuzeydeki ortağı (Pilot Yusuf) 3 pikle cevap vermişti. Ortağının 4 sanzatu ile asları sorduğunda da 5 pike yükselmişti. Güneyde olan ortağı bu iki forsing karşısında kuzeyin elinde pik A ve R sının olduğunu varsayarak 6 köre yükseldi. Pilot Yusuf iki kez pikten yaptığı forseye karşın bir yanıt alamayınca pas geçti ve oyun battı!
(Kanatlarınız sağlam olamadan uçmak tehlikelidir!)
Halbuki oyunun 7 pik dekleresine hiç bir batarı yoktu. Yusuf ortağına;
-Ben sana iki kez pik forsesi ile elimdeki piklerin senin körlerinden sağlam olduğunu göstermedim mi? Niye bana elindeki pik damı ile altı pik deklere etmiyorsun diyerek çıkıştı.
Ortağı bu siteme ve bağırmaya (!) dayanamdı;
-Sen briçte iki ile açan bir elde forsing yapmanın gerekmediğini bilmiyormusun? Neden oyunun gidişini yüksekten uçarak bozuyorsun? Senin dekleren şöyle olmalıydı; 2 köre 2 pik demeliydin. Ben 3 karoyu gösterecektim. Sen yine 3 pik demeliydin. Bu durumda benim 3 sanzatu diyerek oyunun hangisine oynamanın daha iyi olduğunu sana bildirirdim. Sen 4 trefli demekle hen elindeki trefli asını gösterir ve benden alacağın 4 pik cevabınada 4 sanzatu ile ruaların durumunu öğrendikten sonra 5 sanzatu ile damların miktarını sorar ve 7 pik dekleresine bağlayarak sürtabl olan 7 pike oynardın diye (oldukça kısa) cevap verdi.
Siz bu durumda hangisine hak verirdiniz?

Oyun batırdığınızda fazla üzülmeyin, Ömer Şerif bile bakın nasıl batarı olmayan 7 pik oyununu 6 pike batırıyor.



Şiar Yalçın tarafından aktarılan bu oyunda* Ünlü sinema oyuncusu Ömer Şerif Hollandalı Slavenburg ile oynamış ve batırmış. Oysaki bu elin 7 pike batarı yoktu.
Dekleran karo ruası açılışına çakar. Pik 9 luyu oynar. Pas yapar. Pik altılısını oynar ve onluyu koyarak yere geçer. Pik asını çeker. Kör ası ile ele geçer. Pik ruasını çekerek batının damını düşürür. Trefli ası ile yere geçer, karo asını çeker. Trefli valesine empas yaparak tekrar ele döner. Trefli ruasını ya da metr trefli 10 lusunu çeker. Batı bu durumda sıkışır. Böylece güney beş pik, 3 trefli,3 karo, batının defosuna görede körden ve karodan oyunu 7 pike bien yapar. ( Sizin Ömer Şerif'ten ne farkınız var? )

Briç oyununun oyun kuralları nelerdir:

Briç oyunun kuralları görecelidir. Kesin kural: Briç kurallarının kesin olmayıp daima istisnalarının bulunduğudur. ( Ne kural be!)
a) Kağıtların dağılmasından ilk elin oynanmasına kadar geçen sürede dikkat edilmesi gereken kurallar;
-İyi bir plan yapmak,
Konuşmalar bitipte ortağınızın eli yere açıldığında yapacağınız ilk iş oyunun çokabilmesi için hangi oyun tarzını seçmeniz gerektiğine karar vermektir.
Genelde deneyimi az olan oyuncular rakiplerine karşı zayıf görünmemek için, deneyimli oyuncular kötü alışlkanlık ve önemsememek yüzünden ilk bir kaç eli çarçabuk oynarlar. Ondan sonrada arabanın tekeri çamura saplandığında düşünmenin bir yararı kalmaz. Sonuç olarak oyunu planlamadan yerde tek kağıt bile olsa oynamaya başlamayınız.
Bu günlükte bu kadar.

Size ilerdeki günlerde briç kuralları konusunda kafanızı şişirmeye devam edeceğim.
Güzel ve bol briçli günler dileğiyle.


*Cumhuriyet Gazetesi Dergi Eki 303 nolu problem.

2 Aralık 2009 Çarşamba

Torunu Barış UYSAL'ın düğün töreni

Torunu Barış UYSAL 28/11/2009 tarihinde evlendi.







Dedesi ve Babaannesinin Barış'ın bebekliğinde çekilmiş güzel bir resmi.

25 Kasım 2009 Çarşamba

Gerçek Haber -3-




Gerçek Haber Gazetesinin 19 Haziran 1976 tarihli sayısı ve Orhan UYSAL'ın başyazısı.

15 Kasım 2009 Pazar

HESAP VERİYORUM -2-

Din uleması diye halkı soyan cahil ve bağnaz hocaların sultası kalkmış, köylerden başlaması hedeflenen ilk öğretim ve okuma yazma seferberliği ilan edilerek yepyeni bir aleme doğru ilk ve kararlı adımlar atılmıştı. İleride daha detaylı olarak anlatacağım bu konuyu burada keserek, çocukluğumun ilk günlerine devam etmek istiyorum.

O gün Konaklı diye bilinen Ferzat köyüne Çorum’dan kuzeye doğru Samsun yolu istikametinde yaylı diye bilinen tek atlı arabayla bir günlük bir yolculukla gidilebilirdi. Konaklı köyü Sabuncu beli diye bilinen mevkiin sonunda düz bir ova üzerinde kurulmuş, ikiyüz hanelik, tarım geliri ile geçinen, tamamen kırsal kesimin oluşturduğu bakımsız bir köydü. Köy konağı diye bilinen, tek odalı kerpiç binadan ibaret okuldan başka olanak mevcut değildi. Sıra diye bir şey yoktu; öğrencilerin getirdiği minderlerde oturduğu bir derslik vardı. Yüz numarası bile bulunmayan ilkel bir derslikdi. Babamın ilk anıları büyük hayal kırıklığının verdiği şaşkınlıktır. Ne yapacak, burayı nasıl bir okul haline getirebilecek? Bugüne kadar elifi mertek sananlara, ders denilen bu bilgileri ve en zoru da henüz hiç bir köylünün bilmediği yeni harflerle okuma yazmayı nasıl öğretebilecek?

Yapılacak ilk iş olarak kendini köylüye kabul ettirmekle başlamalıdır ki; babam da bu yolu seçmekle işe başlamıştır. Köyün ileri gelenleri ile yaptığı ilk söyleşide kendisinin daha önce medrese tahsili görmesi nedeniyle, dini konularda köyün imamından çok daha bilgili olduğunu köylüye göstermiş ve bütün şüpheleri dağıtarak durumu kendine lehine çevirmeyi başarmıştır. Bir toplumun önceden şartlanmış olduğu temel devranışları bir anda tersine çevirmek olanaksızdır. Bunu kavrayamayan sözde münevver diye bilinen nice okumuş kişiler, kendilerinin her davranışının doğruluğuna inanarak ve geri kalmışların yanında kendilerini büyüklük kompleksine kaptırarak, her şeyi bir anda berbat ederler. Sonunda başarısızlıklarının günahını da o cahil varsaydıkları toplumlara yükleyerek “Zaten esases bu millet adam olmaz” deyip, sorumluluğu kendileri yerine cahil saydıkları ve aşağıladıkları insanlara yükleyerek, işlerinin bittiğini zannederler. Bunun bir sebebi de Osmanlı kültüründe münevverlerin halktan kopuk olmasının bir meziyet olarak sayılmasıdır. Halbuki asıl cehalet ve yeteneksizlik tamamen kendilerindedir. Atatürk’ün büyüklüğü halkını çok iyi tanıması ve onu severek onunla bütünleşebilmesindedir.

Babamın zekası bu çıkmazın ilk engelini halkla bütünleşerek ve onları severek, üstün bir başarı ile aşması ile sonuçlandırmıştır. Aradan geçen 34 yıl sonra CHP il başkanlığına aday olmak üzere yaptığım çalışmalar sırasında aynı köye bir kez daha gidişimde de bizzat gördüm ve inandım ki halka bir verirsen aynen buğday ekiminde olduğu gibi yirmi mislini alırsın. Yeter ki vermesini bil.

6 Kasım 2009 Cuma

25 Ekim 2009 Pazar

53'lülerin 50. YILI

1953 LER’İN 50. YIL ŞİİRİ

Yarım asır gelip geçti hayatımızdan bir tarih oldu
Hayata erken veda ederek aramızdan ayrılan oldu
Mesleğinde başarılı olup general olanlar oldu
Subay çıktığımız 1953 ten bu güne ne olaylar oldu

Hiç birimiz mutlu değildik D.P. nin siyasi düzeninden
Değiştirdikleri ilk işleri Atatürk’ün Türkçe ezanından
Yemin ettik asla dönmeyiz dünya dönsede laiklik düzeninden
Biz taşıdık Atamızı Anıtkabir’e geçici mezarından

Üç ihtilal gelip geçti silindir gibi halkımızın üzerinden
Hiç bir şey kaçmadı yapılanlar toplumun nazarından
Donumuzu bile hibe aldık Amerikan pazarından
Hıncını aldılar düzene karşı çıkan aydınından yazarından

Ya taksim ya ölüm parolası ile böldük yeşil adayı
6/7 Eylül 1955 yılında yerle bir ettik Beyoğlu’nu Moda’yı
Türk milleti tarihinde hiç olmamıştı zorba kabadayı
Kendi tedbirimizle başımıza getirdik her türlü belayı

“Ne ezilen ne ezen hakca adil bir düzen” diyerek geldi ortanın solu
Demogoglar hemen karşı çıktılar bu”Moskova’nın yolu”
Daha doğmadan sakat ettik gelecek gerçek solu
Bu mudur çağdaş toplum da uygarlığa ulaşmanın yolu

Atam sen rahat uyu diye diye rehavete kapıldık
Atamızın vasiyetini değiştirdik ihanete katıldık
Din derslerini zorunlu yapıp melanete kapıldık
İlkelerine ters düşüp dogmatik fikirlere kapıldık

Yarım asırlık bir tarihin vebalini taşıyoruz hepimiz
Ataürk liderimiz Harp Okulu kabemiz
Ülkemizin ufukları ilmin nuruyla aydınlanırsa
Rahat uyuyacağız mezarımızda biliniz

Orhan Uysal

24 Ekim 2009 Cumartesi

GERÇEK HABER -2-


Gerçek Haber gazetesinin 18 Haziran 1976 tarihli sayısındaki başyazısı.


7 Ekim 2009 Çarşamba

Şiir Defteri -1-





Babam gençliğinden beri şiir yazmaktaydı. 1950'de hazırladığı şiir defterini yakın arkadaşı Erdoğan Yurdakul resimlemiş. Bu defterin kapağı ve bir şiir burada yer almakta.








30 Eylül 2009 Çarşamba

SON BİR TEBESSÜM

Yaşamak savaşında yine mi kaldık yayan
İnsanlar aç yatarken nasıl da güler insan
Elinde kadehiyle poz veren patrona bak
Kimi et alamazken nerede hani vicdan

Zam üstüne zam yapıp artırırken karını
Parayla siliyorlar namustaki arını
Hiç düşünürler mi halkın yoksulluğunu
Kırıyorlar viskiyle kendi susuzluğunu

Bir tebessüm bile yeter halkın nazarlarında
Satıyorlar malını hayali pazarlarda
Gelsin hayali vergilerden vergi iadeleri
Yeterki doldursunlar beyler keselerini

Son bir tebessüm kaldı hayali ihracattan
Yeterki yararlansın kendisi her fırsattan
Dolarken memlekete mark dolar kara para
Rüşvetle yapılıyor her türlü dalevera

Köşe dönmek istersen sende gözünü aç
Parayla satılıyor başlara sihirli taç
Emekciyim ben diye tafra satmak neyine
Köşeyi dönmek için gerek yok ki beyine

Son gülen iyi güler diye avunuyorsun
Emek kutsaldır diye onu savunuyorsun
Oysa ki güçlü olan aşar her engeli
Eğer sende güçlüysen her şey olur dengeli


Orhan Uysal

17 Eylül 2009 Perşembe

13 Eylül 2009 Pazar

BABALAR GÜNÜ

Babamın dedemin ölümünden ne kadar etkilendiğini pek anlayamamıştım doğrusu. Babam babalar gününe pek önem vermezdi. Ölümünden sonra okuma fırsatı bulduğum bu şiir onun da babasız bir babalar gününü anlamsız bulduğunu farketmeme yol açtı. Babalarımızın duygularını keşke zamanında anlayabilsek.
-------------------------------
BABALAR GÜNÜ

Bir gün yine gelecek
Babalar günü babasız
İnsan ne kadar istese de yaşamayı
Olanaksız

Diyecekler ki çocuklarımız bize
“Kutlu olsun babalar günün tasasız gamsız”
İnsanlar hep bir arada mutlu olmadıkca bu sözler
Anlamsız

Beni yaşama bağlayan insanlar
Evinde ve işinde mutlu olmadıkca
Babalar gününü kutlamak
Zamansız...

Orhan UYSAL

6 Eylül 2009 Pazar

SİVAS'da İNSANLARI YAKANLAR HEY!

Ey dopdolu cüzdanlar, ey karanlık vicdanlar
Ey bire bin kazanan, hayali tüccarlar
Ve dahada çok kanlı paralarıyla mafya babaları hey

Ey halka huzur vadedip, kan gözyaşı verenler
Ey barış vadederek gençleri öldürenler
Ve onlar kadar beter olan parti babaları hey

Ey enflasyon hırsızlıktır diyerek oy isteyen liderler
Ey karşılksız paralarla boşa giden giderler
Ve dahada kötüsü yenilen sayısız nemalar hey

Ey bankalar kasalar tezgahlanan masalar
Ey rüşvet verilerek boşaltılan kasalar
Ve daha da kötüsü onları koruyan yasalar hey

Ey ürettiğinden çok üreyen Aliler, Mehmetler, Hasanlar
Ey karanlık geçmişe doğru dört nala koşanlar
Ve daha da beteri Sivas’da insanları yakanlar hey!


Orhan Uysal

2 Eylül 2009 Çarşamba

HESAP VERİYORUM -1-

Babam 2000'in başlarında yaşamını anlatan bir otobiyografi hazırladı. Hesap Veriyorum adı altındaki bu biyografiden sonra zaman içinde bazı görüşleri değişmiş olabilir. Orhan UYSAL'ı anlamak için önemli bu biyografinin ilk bölümünü aşağıda bulabilirsiniz.
----------------------------------------------------------------------------------

HESAP VERİYORUM


İnsanların hayatında öyle kritik dönemler olur ki; bir anda bütün gerçekleri kavrayıp geçmişte yaşadığı sorunların hiç bir önemi olmadığını kavrarlar. Boşa geçen yılların bir daha gelmeyeceğini bilerek pişmanlık duyarlar.

Benim de gerçeklerin ne kadar acı olduğununun bilincine vardığım bu an bir kalp kirizi geçirmemle oldu. Bir anda dünyada ki bütün görevlerimin sona erdiğini artık bu dünyada ne kadar bir zaman yaşayacağımın bilinmeyecek bir sonla noktalanacağına inandım.

Bir ölüm olayının çevremdeki yakınlarımca nasıl karşılanacağını görmem de bana yepyeni bir evrenin kapılarını açtı. Bir dine inanmış olmadığım için benim için hayatın son aşamasının ne şekilde yorumlanacağını gerçek yaşamımdan kesitler sunarak sizlere sunmak istiyorum.

Bir mümin olsa idim ;din kitaplarında veya bu konuda yorum yapan din alimlerinin sözlerinde analatıldığı gibi günahkar veya kamil olmama göre ya korkunç bir azap içinde cehennem denilen bir mekanda kalacak veya kamil bir insan olarak cennet denilen dünyadaki bütün yasak olan şeylerin bol bol sunulduğu bir mekanda bulunacaktım. Ben bir ateist olduğuma göre başka bir dünyam olmayacaktı. Öyle olunca da bu dünyada yaptıklarımın hesabını vererek aklanmalıydım.

Dün bir gazetede sayın Korkut Özal ‘la yapılan bir röportajda bir gazetecinin servetinde ki bu büyük artışın nedenlerini sorduğunda Korkut Özal’ın yanıtı:
-Ben yalnız Allaha hesap veririm diyebiliyordu.Allah’ın hesabını sorduğu zaman acaba ne yanıt verecekti merak ediyorum.Oysa ki bu serveti kazanırken dünyada ki bir çok işlemlerden dolayı hesap vermesi gereken insanların olacağı ve onların bu dünyada kendisinden alacaklı veya borçlu olacaklarını hiç düşünmüyordu..Diyelim ki Tanrı Sayın Korkut Özal’a:
-Ya kulum ben senin dünyada kazandığın servetin yarısını dünyada bana vermeni istiyorum deseydi acaba nasıl hareket ederdi? veya;
Sayın Korkut Özal bu paraların hesabını bana vermen bir şeye yaramaz .Çünki benim senin kokmuş paralarına ihtiyacım yok kazandığın bu servetin kaynağı dünyada olduğuna göre:
-HESABINI DÜNYADA VER deseydi ne olurdu.

Bu güne kadar aklımın erdiği andan (1947-2000) tam elli üç yıl geçti. Dünya da hesap vererek kendini aklamış olan çok az kişi tanıyorum.Herkes hesabını öbür dünyada Allaha vereceğini söyleyip insanlara vermesi gereken asıl hesabını vermeden ölüp gidiyor.İşte bu nedenle ben hesabımı sizlere ,siz sevgili insanlara vermek istiyorum.

Ey insanlar ; siz ki iki milyon yıldır benim bu günki değerlere erişen bir insan olmama emek verdiniz. Bir insansı varlık iken vahşi dünyanın bütün tehlike ve acımasız doğanın her türlü soğuk,sıcak,sel,fırtına,tufan ve kıtlıklarına karşı savaştınız.İki milyon yıldır avlanmak için basit taşları yontmakla başlayan savaşımınıza bu gün atom bombasını yapacak kadar geliştirdiniz.Yazının icadından başlayarak bu günki şaheserleri yazabilecek bir seviyeye geldiniz. Mağara kovuğundan evler yerine bu gün her türlü konfora sahip evleri yaptınız.Doğanın bilmediğiniz ve korktuğunuz varlıklarına tapınrak bu gün ateist bir aşamaya kadar geldiniz.Tek tanrılı dinleri size peygamber olduğunu iddia eden ve kendi dininden olmayanları dışlayıp ölüme mahkum eden bir felsefenin esaratinden kendinizi kurtardınız.Ben sizin iki milyon yıllık emeğinizin mahsülü olduğumu biliyor ve hümanist bir felsefenin savunucusu olarak HESABIMI SİZE VERMEK İSTİYORUM.

Ben bu gün hayatta bir varlık olarak dünyada bulunuyorsam bu sizin eserinizdir.Şimdi bir insan olarak benimde size olan borçlarımı ödememin zamanı geldiğine inanıyorum.Benim insanlık borcumu bu kadar basit bir çabayla ödeyemiyecegim açık, ne var ki insanlık kervanında benimde bir nebze tuzum olsun istedim.

HAYATIMIN EVRELERİ:

BİLMEDİĞİM ZAMANLARA AİT OLANLAR:

1931 yılının mayıs ayının 21 inde Çorum’da dünyaya gelmişim.O zamanın gelenekleri ile bir tecrübeli ebe’nin (Berber Emine) yaptırdığı doğum sonunda ailemin ikinci çocuğu olarak dünyaya gelmişim.

Ataerkil bir aile düzeni içinde olan ailemin en büyüğü olan Hamdi dedemin evinde oturuyorlarmış. Babamın bana doğumumdan sonra :

-Dünyaya hoş geldin bile demediğini söylediklerinde bu ailenin nasıl bir baskı altında bulunduğunu anlatmağa yeter sanıyorum.Annemin bir erkek çocuk dünyaya getirmenin sevincini tadıp tadmadığını bilemiyorum.Dedem iri yarı ve mahallesinde bir lider olarak herkes tarafından sayılan otoriter bir insandı.Babamın daha önceki evliliğinden olan iki erkek çocuğu bulunuyordu.Benim bu aile düzeni içinde yerim ne olacaktı pek bilmiyorum.Dedemin daha önce dünyaya gelen iki torunundan sonra bir üçüncü torunu olmam nasıl bir değişim yaratabilecekti bilinmez..Ne var ki daha kırk günlük bir bebek iken batıl inançların kurbanı olmuşum.Kırk karışması denilen bir ölü evinden başka bir yere uğramadan direk olarak doğan çocuğun evine gelindiğinde böyle bir inanç gereği benim Söğüt Değirmeni’nde yıkanmama karar vermişler.Bu bana bir ay süren bir zatürre hastalığına neden olmuş.Benim hastalanmamın ve bunun basit bir hastalık gibi görülerek hiç bir tedavi görmeden devam etmesine annem dayanamamış ve babamın, dedemin evinden ayrılmasıyla sonlanmış.

Babam evdeki huzursuzluğu kendisinin Çorum’dan tayinini istemekle çözümleyebiliyor.Babam bu olayı anlatırken:

“Çorum’da idadi (ortaokul) da matematik öğretmeni olarak görev yaptığını ve çok başarılı bir hoca olarak okul müdürü Vehbi Bey’in göz bebeği olduğunu söylerdi.
Okul müdürü ona
- Sen benim ruhumsun. Seninle her zaman birlikte çalışmaktan kıvanç duyuyorum sen ne istersen ben yerine getiririm dermiş.Bir hendese dersinde bir müfettiş teftişe gelmiş.Babamın ortaokuldan sonra öğretmen okulundan mezun olmadığı için onu küçümsemiş.Sana böyle zor bir dersin sorumluluğu nasıl verilebilir diye okul müdürüne çıkışmış. Bu sözler babamın onuruna dokunmuş ve müfettişe:

-Beyefendi lütfen önceden karar vermeden dersime gelip dinleyin eğer bu sizi tatmin etmezse derhal istifa etmeğe hazırım demiş.Müfettiş bu öneriye alaylı bir gülümseme ile

-Peki yarın hazır olun dersinize geleceğim ondan sonra karar veririm demiş. Babam müfettişin geleceği güne o zaman için yenilik sayılabilecek ders araçları (prizma,koni,küp,dörtgen,pramit) gibi öğrencilerin gözüne de hitap eden bir tarzda dersini vermiş.Bu yenilikleri görünce müfettiş çok duygulanmış babama:

-Ben bu güne kadar bir çok öğretmeni denetledim.Gerçekten şunu içtenlikle söyleyim ki bu kadar güzel bir ders analatılmasını ilk defa görüyorum.demiş. Babam bu söz üzerine

-Beyefendi ben hernekadar orta okuldan sonra öğretmen okulunda okuma olanağını bulamadım.Ne var ki kendimi onların ders aldığı ve öğrettiği kitaplarıda alarak yetiştirdim. Eğer isterseniz öğretmen okulundaki verilen sınavlara girip kendimi kanıtlarım demiş.Bu sözle üzerine müfettiş

-Buna gerek yok ben sana öyle bir kadro vereceğim ki bu okuldaki diğer hocaların en üstünde senin kadronu teklif edecegim demiş ve babam o zaman 100 kuruş olan en yüksek maaşla asil olarak öğretmen kadrosuna atanmış. Bu durum diğer öğretmenlerin kıskançlığını ve çekememe gibi sorunlara da neden olmuş.Babamın ailevi nedenlerden dolayı bir köy okuluna tayin isteğine okul müdürü:

-Oğlum senin aklından zorun mu var neden böyle bir istekte bulunuyorsun demiş.

Babam :

Bu ailevi bir sorun olduğundan zorunlu olarak bu tayinin yapılması gerekiyordu eğer bu durum da okulda devam etseydim evdeki huzursuzluğum benim görevimdeki başarımdan daha ağır sorunlara neden olacaktı derdi.

Okul müdürü babama:

-Çok üzüldüm herhalde çaresizlikten böyle bir karara vardın .İnşallah hakkında hayırlı olur.Ben gene de sana bir aylık bir süre düşünmeni öneriyorum demiş.

Babamın Farzat köy okulu öğretmenliğne tayini çıkmış. Babam hasta bir çocuk, genç ve cahil bir eş ile köy okuluna o zamanın yaylı denilen at arabaları ile gitmiş ve göreve başlamış.

Türkiye’nin Atatürk’le başlayan garp kültürünü özümsemesi Cumhuriyet’in kabülü ile hız kazanarak marifde de bir çok değişimin yapılmasını gerektiriyordu. Harf inkilap’ının 1928 de kabülü bu zincirin en önemli halkalarından birisidir.

Bilindiği gibi Cumhuriyetin ilanından sonra uygulamaya konulan 1924 anayasasında henüz “Türkiye Cumhuriyeti’nin dini İslam’dır kaydı yer alıyordu .Yapılan bir sürü değişimle de:

1923 Hilafetin kaldırılması
1924 Şeriye ve evkaf vekaletinin ilgası
1924 Tevhidi tedrisat kanunun kabülü
1924 Tekke ve zaviyelerin kaldırılması
1925 Uluslararası takvim ve saatin kabülü
1925 Türk medeni kanunu ,Türk ceza kanunu,Borçlar hukukunun ve soyadı kanununun kabülü
1926 Kılık,Kıyafet ve şapka kanununun kabülü
1928 Latin harflerinin kabulü
1937 Laiklik ilkesinin kabülü

Türk marif teşkilatı (Milli Eğitim Bakanlığı) Cumhuriyetin kabulü ile Osmanlı devrinden gelen bütün kurumları ortadan kaldırmanın çabası içinde bulunuyordu.

Tamamiyle dinsel kurumlara ve onların temel felsefesine dayanan medreselerin yerine çağdaş okulların açılması ve eğitimin birleştirilmesi gerekiyordu. İlk iş Türkiye Cumhuriyeti’nin Avrupanın o zamana göre modern sayılabilecek kanunlarının iktibas yoluyla kabülü yapılarak yukarda belirtilen devrimler gerçekleştiriliyordu.

Laiklik bir kavram olarak Avrupa’da doğup gelişmiştir.Ortaçağ Avrupa’sında,önce Roma imparatorluğunun ikiye ayrılması ve arkasından Batı Roma imparatorluğu’nn yıkılmasndan sonra büyük bir otorite boşluğu ortaya çıkmış bulunuyordu.Kilise ile siyasi otoriteler arasında başlayan hakimiyet mücadelesi sonunda dinsel otorite zayıflamış ve Avrupa insanın dini inançlar karşısında tarafsız bir konuma gelmiştir.

İslam hukukunda devlet işlerinin de dini esaslara dayandırılması sonucu devletin teokratik yapısı, yeniliklere daima dini nedenlerle engel olmakta; her yenilik hareketi Şeyhülislamın fetvasıyla durdurulmaktaydı.

29 Ağustos 2009 Cumartesi

İKİ ESİR

Esaretten yana değildiler bir zamanlar
Özgürlük savaşcısıydılar
Canları ucuzdu o zaman
Vermek o kadar zor değildi
Çirkinlikleri esir almaya kalktılar
Alıp güzelleştirmek için çok hevesliydiler
Alımlı bir çirkinlikti esir ettikleri

Zaman bir silindir gibi ezip geçti ikisini
Bir kuyunun kenarındaki taş kadar
Sert olan vicdanları
Su çeken kovanın ipleriyle çizildi

Oluklarla derinleşip
Kadınlarla renklenip
Paralarla kirlenip ezildi
Bir hatıra bile kalmadı eski savaşcılıklarından

Hiç yaşamamışlar gibi geldi eski günleri
Ezildi her geçen gün nefisleri
Bütün mesele
Tecrübesizlikleri

Orhan Uysal

22 Ağustos 2009 Cumartesi

Briç Magazin 2

Siyah Beyaz Gazetesindeki briç köşesindeki 2. yazısı.

BRİÇ MAGAZİN

Orhan Uysal

Briçseverler merhaba.
Evleneceğiniz kızın (veya erkeğin) yeterince zeki olup olmadığını denemek istermisiniz? (Tabiki bekar iseniz!)

Birbirini delice seven iki genç (bir kız-bir oğlan!) briç masasında (!) aşklarının ilerde bir evlilikle sonlanmasını bekliyorlardı. (Şimdiden çok bekliyeceklerini söyleyebiliriz! Ayrıca briç uğruna evinde eşini saatlerce bekletip, evliliklerinin sarsılmasına neden olanların hiç de az olmadığını söyleyebiliriz!) Briç oyununun gizemsel havasından yararlanarak birbirlerini etkilemeye çalışıyorlar, güzel bir deklere veya oyun sonunda da birbirlerine bu güzel eli senin için oynuyorum dercesine paslaşıyorlardı. Aşağıdaki dağılım gelince büyük bir fırsat yakaladığına inanan erkek bu elin çıkartılması halinde sevgilisinden büyük bir takdir geleceğine kesin olarak inanmıştı. Ne yapıp, yapacak bu olanaksız gibi görünen eli büyük bir ferasetle çıkartacaktı.


-Batı pik rua açılmış, güney her savunmaya karşı 7 kör oynamaktadır.
Güney ilk eli pik asıyla aldı. Karo valesine pas yaparak yere geçti. Kare asını çekti. Kör ruasını ve asını çekti. Karo ruasını çekince batının damını düşürdü. Elindeki iki sağ karolara yerden perdan iki piki attı. Yere bir pik çaktırdı. Tirefli ruası ile ele geçti. Körün valesini çekti durum şuydu;



Güney kör 9 luyu çekince, batı sıkıştı. Trefliyi yerse yerdeki 9 luyu sağlayacak, pik yerse eldeki 7 li metr olacaktı. Batı pik damını verdi. Güney yerdeki pikleri ile oyunu çıkardı. Muzaffer bir kumandan edası ile arkasına yaslandı ve sevgilisine baktı.

Baştan beri oyunu büyük bir dikkatle izleyen sarışın! ( harcanan pik damı gibi esmerde olabilirdi tabiki !) güzel sevgilisi ; "Şansın varmış ki karo enpası tuttu. Empasa bağlı bir granşilem dekleresinin hatasını bana yükleyecektin. Sen, sen ol bir daha granşilem dekleresini daha güvenli yap." dedi.

(Soru bir; Size göre iki sevgiliden hangisi daha zeki ve anlayışlı? Soru iki; Sizce bu evlilik gerçekleşir mi? [Bu hayat koşullarında riske giremeyenler nasıl evlenecek?] Soru üç; Evlilik yürür mü? Doğru yanıt verenler bir deste iskambil kağıdı kazanacaktır!)

Geçen hafta başladığımız kurallar konusuna devam ediyoruz;
-Sırasız kontr veya sürkontur:

Güney Batı Kuzey Doğu
3 karo - - kontr

Doğu konuşma sırası ortağında iken kontr çekmiştir. Batı sonuna kadar pas demek zorundadır. Doğunun kontr söylemek hakkı kaldırılır. Eğer ilk çıkışı batı yapacak ise dekleran belirli bir renkten çıkış yapmasını isteyebilir veya menedebilir. ( Erken öten horozu keserler!)

-Doğu konuşma sırası rakipte iken kontr demişse;

Kuzey pas derse kontru tekrar etmek zorundadır. Kuzey bir konuşma yaparsa doğu yasal bir konuşma yapabilir. Eğer ilk çıkışı batı yapacaksa dekleran belirli bir renkten çıkmasını isteyebilir.

-Yasal olmayan bir kontr çekilmiş ise;

Güney Batı Kuzey Doğu
3 trefli kontr pas kontr

Doğu yasal olmayan kontr yerine yasal bir konuşma yapabilir. Pas geçebilir. Eğer yasal bir konuşma yaparsa, örneğin 3 karo derse ortağı sonuna kadar pas geçmek zorundadır. Eğer pas derse batı yine pas demek zorundadır. Eğer batı çıkacak ise trefli renginden çıkmasını men edebilir.

Ayın problemi;



Batı pik 10 lusunu çıktığına göre güneyin her savunmaya karşı 6 kör yapması için nasıl oynardınız?

Çok sorulu bir yazı oldu ama ne yapalım!

Güzel ve bol briçli günler dileğiyle.

15 Ağustos 2009 Cumartesi

10 Ağustos 2009 Pazartesi

Bir Sınavsa Eğer Hayat

Bir sınavsa eğer hayat
Eğilmeden bükülmeden
Güçlüklerin karşısında
Çorap gibi sökülmeden
Yaşım yolunda yürüdüm

Kin tutmadım kan tutmadım
Haram lokmalar yutmadım
İyiliği unutmadım
İlerledim adım adım

Sevdim ülkemi halkımı
Kimseye vermedim talkını
Eğittim hep ahlakımı
Yoksula sundum salkımı

Güçlüklerden hiç kaçmadım
Namerde avuç açmadım
Malıma haram katmadım
Eğri olanı tutmadım

Orhan Uysal

2 Ağustos 2009 Pazar

HAYAT

Hayat sanki imbikten süzülmüş şarap gibi
Akıyor yavaş yavaş ömür cenderesinden
Yedi iklim dolaşan uzun bir ırmak gibi
Seyrediyor alemi gönül penceresinden

Bir tatlı bir de acı,bir kara bir aydınlık
Buharlaşıp bitiyor kaynayan bir çaydanlık
Elemlerin yerine acıyı bal ederek
Geçiyor bir vadide sonu gelmez pişmanlık

Tükendikce biter diye sarıldıkca ipine
Çekiyor sanki bizi sonsuzluğun dibine
Hayat, ah mutlu hayat nasip değil insana
Katlanıp şükret gönlüm ne düşerse bahtına

Orhan Uysal

30 Temmuz 2009 Perşembe

AKROŞTİŞ

Müslüm bir çorap kadar yumuşak olan kalbi

Uysal olan adına tam olarak uyuyordu

Severdi insanları ayırmazdı kimseden

Telkin ederdi bize hep sevgiyi sevmeyi

Alınca kader onu bir anda aramızdan

Farkettik yokluğunu yerini dolduramaz

Acısını bir bıçak gibi hissettik sonradan


Kim derdi ki sessizce gidecek aramızdan

Elemini dindirecek bir ilaç ver yaradan

Mutlu bir ölüm idi her ne kadar ölümü

Ahını almadı hiç mazlumun çaresizin

Lafını bile etmedi yaptığı iyiliğin


Ulusun hizmetinde kırk yılını verdi de

Yılmadı çalışmaktan,dürüstlükten,özveriden

Sıcak bir kalbi vardı gülüşü candan sıcak

Alnı açık başı dik,insanlıkta bir timsal

Layüsel bir varlıktı şimdi oldu bir masal


Orhan Uysal

27 Temmuz 2009 Pazartesi

BABA

Söğüdün gölgesindeki pınarın
soğuk suylarıyla yıkandığın için mi
doğduğunda
"Hoşçakalın evlatlarım" diyerek bir solukta
ayrılabildin dünyamızdan
Baba?

Bozkırın kavrulmuş toprağıyla
kundaklandığın için mi
Baba
gözlerinde görmedim korkuyu
son kez vedalaştığımızda?

Hilmi Uysal

Temmuz 2009

24 Temmuz 2009 Cuma

BRİÇ MAGAZİN



Orhan UYSAL 90'lı yıllarda Ankara Siyah-Beyaz gazetesinde haftalık briç köşesi yazıları yazdı. Bu yazılardan dört tanesine ilişkin kayıtlar elimizde. İlkini aşağıda bulacaksınız.

BRİÇ MAGAZİN

Orhan Uysal

Briçseverler merhaba.

Briç kurallar oyunu mudur? ( Hangi oyunun kuralı yoktur?) Aşkın bile kuralları var!
Briç kuralları zor bir oyun mu? Herhalde. Ama şüphe yok ki büyük zorlukları yenmenin mutluluğu da büyüktür.

Öyleyse Briç oyunun kuralları nelerdir?

Hem rober hemde turnuva bricinde Londra'daki "Portland Club" ve Amerika'daki "Uluslararası Briç Yasa Komisyonunun" ortaklaşa hazırladıkları kurallar geçerlidir.

-Kartlar dağıtılırken herhangi bir kart görülürse yeniden dağıtılır.
-Arttırma safhasında, oyuncu arttırma bittikten sonra konuşmaların tekrarını isteyebilir. Bu isteme hakkı defans oyuncuları için kağıt çekildikten sonra, deklaran için kağıttlar açılınca sona erer.
-Arttırma safhasında bir kart görülmesi durumunda eğer 0nludan küçük ise arttırma sona erinceye kadar öyle bırakılır,konuşmalar bitince tekrar ele alınır.
-Bir oyuncu arttırma bitmeden çıkış yapmaya kalkışır veya onör seviyesinde bir kağıdı gösterirse ortağı bir tur için pas geçmek zorundadır.
-Pas dahil bir konuşmayı değiştirmek aynı anda olursa mümkündür. Eğer bu değişiklik daha geç,fakat sonraki oyuncu konuşmadan yapılırsa usulsüzlük sayılır. Ortağı konuşmaların sonuna kadar pas geçmek zorundadır. Ayrıca bu oyuncunun ortağı savunma yapıyorsa bu karttan açılamaz.
-Yetersiz konuşma sonraki oyuncunun dikkatini çekilmeden yapılırsa affedilir. Aksi halde bu konuşma ya pas demekle veya yeterli konuşma yapılarak (yaptırılarak) düzeltilir.
Örneğin;

Güney Batı Kuzey Doğu
3 Pik 2 kör 4 pik Pas

Bu örnekte kuzey konuşmayı ikaz etmeden sürdürmüş olduğundan affedilir. Eğer kuzey pas demiş olsaydı; 4 kör demekle veya pas demekle düzeltilmesi gerekirdiki bu durumda ortağı sonuna kadar pas demesi zorunlu olurdu.
Yasal olmayan başka bir durumda,

Güney Batı Kuzey Doğu
Pas - - Pas

İki oyuncunun da konuşma sırası varken doğu pas demekle yasal olmayan bir konuşma yapmıştır. Batı sırası geldiğinde konuşmayı durdurur ve doğu bir tur için pas demek zorundadır.

Güney Batı Kuzey Doğu
3 trefli - - Pas

Bu defa doğu konuşma sırası ortağında iken pas geçmiştir. Bu ağır bir cezayı gerektirir. Bu durumda doğu oyunun sonuna kadar pas demek zorundadır. Batı sırası geldiğinde kontr veya sürkontur hakkını kullanamaz. Dekleran belirli bir rengin çıkışını isteyebilir veya yasaklayabilir.

-Sırasız konuşmanın cezalandırılması ise;

Güney Batı Kuzey Doğu
(Dağıtan) - - 1 kör

Kimse konuşmamış iken yapılan sırasız konuşmadır. Konuşma sırası güneye geçer. Sırasız konuşmayı yapan oyuncunun ortağı olan batı oyun sonuna kadar pas geçmek zorundadır.

Kurallara önümüzdeki hafta devam edeceğim şimdilik kesiyorum. Çünkü "Magazin" yazısının briçle ilgili olsa dahi sıkıcı olmaması bir kuraldır!



Batı trefli çıkar ve güney her savunmaya karşı 5 sanzotu yapar.
-Güney alır ve üç el kör oynar. Doğu üçüncü körü almak zorundadır.
Küçük trefli dönerse; Kuzey alır ve güney ortanca bir karo (D,V) atar. Kuzeyin son körü üzerine üç renkten sıkışır. Pik veya karo yerse güney aksi renkten defos eder. Trefli yerse kuzey bir trefli bağışlar. ve elinden karo onörlerinden birini daha atar. Doğunun en iyi savunma olarak küçük bir pik dönüşünü yerden alır ve sağ trefliyi çekerek doğuya bir kez daha sıkıştırır.
Doğu küçük bir pik dönerse; Kuzey alır ve trefli onörlerinden birini oynar. Doğu Rua ile alır ve güney bir ortanca karo (D,V) atar.

Bu kez doğu için en iyi savunma trefli ile elden çıkmaktadır. Kuzey alır ve güneyden bir ortanca karo (D,V) boşaltır. Şimdi yerin son körü doğuya karşı mükerrer bir skuizi doğurur.

20 Temmuz 2009 Pazartesi

OKTAY'a

Olgunlaşır bir insan gelince kırk yaşına

Kemale erer akıl gelir aklın başına

Temiz bir mazi sana ne güzel bir sermaye

Ak bir sayfa daha aç kazanç için maziye

Yararlan ey güzel oğul ok gibi gir atiye.


Orhan UYSAL

18 Temmuz 2009 Cumartesi

14 Temmuz 2009 Salı

ANADOLU HAZİNESİ

On bin yıllık tarihi olan Anadolu çocuğuyum
Bir çok ırkın içinden yoğrulup gelmiş soyum.
Tarihler yazılırken beni hep anlatırlar
Ne yazık ki bilmiyor şimdiki gerçek soyum.

Ne medeniyetler geldi ,bağrımda ben doyurdum
Hititlerin şanını Mısır’a ben duyurdum.
Frikler,Litler,Mitler,Helenler,Romalılar
Onların destanını toprağımda yoğurdum.

Selçuklu Osmanlılar benden aldı hızını
Dünyaya hükmedenler benden aldı kızını
Avrupa’sı Asya’sı ta Hindistan’a kadar
İpek yoluyla sundum medeniyet tözünü.

Tarihi hazineler bıraktım nesillere
İnsanca hep davrandım yenilen esirlere
İbret alıp bakalım ne olur ey milletim
Bize bırakılıpta yok olan eserlere.

Hiç bir yurt yaratmadı benm kadar tanrıyı
Kibele’yi Aton’u Güneş’i Gök tanrıyı
Anaerkil bir soydan akıncı Amazon’a
Ben öğrettim erkekleri alt eden o kargıyı.

İstiklal savaşında ben yendim dört düveli
İslam felsefesine taç oldu Hacı Bektaş-ı Veli
Nesiller nesilleri büyütüp besleyerek
Dünyaya nam salmanın yokmudur hiç evveli?

Türklükten daha önce Anadoluluyum ben
Onunla öğünürüm her şeyi çok mükemmel
Tanrı yaratan toprak kaldıkca bu dünyada
Korkmama hiç neden yok bitmez tükenmez amel.

Orhan Uysal

10 Temmuz 2009 Cuma

Kışlada Çocukları İle











Babam bizleri kışlaya götürmeyi severdi. Ben de kışlaya gitmekten, oradaki düzenden büyük zevk alırdım. Çeşitli konuları sorgular anlamaya çalışırdım. Babam hiç bir zaman bu sorulmaz, sorgulanmaz demedi. Eleştirel yaklaşımı ondan almışız.


8 Temmuz 2009 Çarşamba

100 SORUDA BRİÇ - SORU1

Babam 100 Soruda Briç adıyla bir kitap hazırlamış fakat kitap basılamamıştı. İlk sorudan başlıyarak soruları burada bulabileceksiniz.


SORU 1: BRİÇ OYUNU NASIL BİR OYUNDUR?
____________________________

Briç diger kağıt oyunları gibi basit bir eğlence aracı olmaktan
çok ;insanın bütün yeteneklerinin gelişmesine yardımcı olan bir
zeka ve bellek oyunudur.

Briçde bir oyunun tamamını 7,5 dakikada tamamlanması kural
gereğidir. Bu acidan düşünürsek bir el icin düşünme suresi yarım
dakika yapar ki bu süre içinde bütün olasılıkları düşünüp bir
sonuca varmak zorunludur.

Briç oyunu insan psikolojisini en iyi şekilde yansıtan bir
oyundur.İnsanı oyun masasındaki davranışları kişiliklerini en iyi
şekilde yansıtan deney alanıdır.

Briç oyunu bir fikir geliştirme ve zeka oyunudur.Bu bakımdan
yaşlı insanlarda erken bunamaıi önleyen bir paratoner görevi yapar.

Briç oyununu toplumsal açıdan da üstünlükleri tartışılmaz bir
gerçektir.Briç masasindaki arkadaslık başka oyunlardaki olana
benzemez. Cemal Gürsel bir bakan ismi düsünürken ilk
aklına gelen Hayri Mumcuoğlu olmuştur. Hayri Mumcuoğlu
paşanın briç arkadaşıydı.

Briç sağlık açısından da önemli bir oyundur. Briç insanlar için
bir deşarj ve rahatlama sağlaması bakımından ; stresin verdiği
gerilimi önlemekte ve sinirlerin yatışmasına neden olmaktadir.

6 Temmuz 2009 Pazartesi

HANİ

Hani düğüne gidecektik İzmir'e gençlerin şenliğine
Bir sevgi çemberinde olacaktık birlikte
Hani Dikili'ye gidecektik kurban bayramında
Bülbül seslerini dinleyecektik sabah uyandığımızda

Bahçede çimenler, güller arasında
Hani yazlık yaptırdığın Kepez deÇamlar arasında
Antalya sıcağında memleket davalarını çözecektik bir arada
Akşamları ayın tepsi gibi göründüğü balkonda içkimizi içecektik mehtapta

Hani briç oynayacaktık birbirinden iyi briççiler arasında
Sözünden dönmezdin sen ama ne girdi aramıza
Bizden usandında mı gittin o geri dönülmez diyara
Sensiz yaşamak zindan gibi geliyor insana


Orhan UYSAL'ın çok sevdiği bacanağı İrfan Berker'in ardından yazdığı 3 şiir bulunmakta. Bu şiirlerden HANİ'nin 3 ayrı versiyonundan biridir.

4 Temmuz 2009 Cumartesi

TEK YOL


Kim sağ der kimi sol der ben diyorum ileri
Kimi gider orta Asya’ya birleştirir Türkleri
Bırakalım tek bir yolda yürüyelim beraber

Çağdaş ilim elimizde tutulacak meşale
Kemalizm kalbimizde yıkılmayan tek kale
Halkımızı çağdaş kılmak bütün mesele
Bırakalım tek bir yolda yürüyelim beraber

Kimi satar karaborsa Avrupa’nın malını
Kimi sormaz ne durumda fakirlerın halini
Bırakalım düşünelim memleketin halini
Bırakalım tek bir yolda yürüyelim beraber

Durmaz gider ürüsede medeniyet kervanı
Medeniyet düzeyinin üstüne çıkmak Atatürk’ün fermanı
Ondan alır aydınlarımız dizlerinde dermanı
Bırakalım tek bir yolda yürüyelim beraber

Ülkemizi devrimlerle baştan başa gezelim
Şeriat’ın tarikat’ın başlarını ezelim
Kapitalist emperyalist oyunları sezelim
Bırakalım tek bir yolda yürüyelim beraber

Kemalizm’in altı oku bize rehber olmalı
Halkımızı aydınlatıp ,doğru yolu bulmalı
Kemalizm ülkemizde tek prensip kalmalı
Bırakalım tek bir yolda yürüyelim beraber

Atatürk’ün ilkeleri toprağımda taşımda
Nimetleri görülüyor vatandaşın aşında
Liderimiz bin yıl geçse halkımızın başında
Bırakalım tek bir yolda yürüyelim beraber

Orhan Uysal

1 Temmuz 2009 Çarşamba

"Gerçek Haber" Gazetesi Sahibi Orhan UYSAL












Orhan UYSAL 1 Haziran 1976 tarihinde Çorum'da yerel "Gerçek Haber" gazetesinin sahibi olarak kısa bir süre gazetecilik yaptı. Bu gazete haftada 6 gün çıkarak babamın yönetiminde 10 Temmuz 1976'da 35. sayıya geldi. Birleşik bir gazete çıkarmak amacıyla , Köy-Koop, TÖBDER ve Maden-İş'in destek olacağı sözleri ile bu işe başladı babam. Fakat bütün bu destek sözlerinin lafda kalması üzerine gazeteyi devretti. Daha sonra 5-10 sayı çıkan gazete kapandı. Bu 35 sayının elimizde sadece 14 sayısı bulunuyor. Bu sayıların baş sayfalarını (bu gazete 4 sayfa idi) ve babamın yazılarını sayısal ortama aktarma çalışmasına başladık. Gerçek Haber gazetesinden 1 baş sayfa ve baş yazı yukarıda.







30 Haziran 2009 Salı

ORTAÇAĞI AŞAMADI TÜRKİYE

Ortaçağı aşamadı çağ atlayan Türkiye
Din -mafya-siyaset-üçgeninde bocaladı Türkiye
Atatürk’ün izinde bir arpa boyu gitti
Avrupa birliğine giremedi Türkiye

Demokrasi sınavı zor geldi siyasaya
Hiç el sürmediler faşist anayasaya
Birbirlerini yerler mecliste kıyasıya
Halkın büyük bölümü aç perişan ve yaya

Deprem olur yıkılır başındaki tek evi
Boyuna borç öderler sanki vatan görevi
Bır gün olup demedi kimler yiyor kaymağı
Nereden geliyor bilmez rüşvetlerın kaynağı

Aslan kesilip kükrer iktidarda olanlar
Ne yazık ki ülkede bitmiyor hiç talanlar
Halkı kandırmak için söylenen yalanlar
Hepsi aynı masada aynı köşkte kalanlar

Orhan Uysal

27 Haziran 2009 Cumartesi

SON GÜN






Orhan UYSAL son gününü eşi ve oğlu ile birlikte İzmir Urla ILIKSU askeri kampında geçirdi. Kamp için "Cennet gibi bir yer, iyi ki buraya gelmişiz." demişti.




ÇIKRIK

İlk okul ikideyim, el kadar bir bebeğim

Öz annemin zülmünden, köylere gitmekteyim

Gidecegim yer Çıkrık ,boğazıımda hıçkırık

Yol uzun,yollar acı,durdur be arabacı


İçimde kımrar sancı ,her şey bana yabancı

Gideceğim yer Çıkrık ,boğazımda hıçkırık

Bir kaç ağaç bir dere,giderim nerelere

Selam olsun pedere,çare yok bu kedere


Gideceğim yer Çıkrık boğazımda hıçkırık

Atlar terledi durdu,çoban bizlere sordu

Gitmezsek ne olurdu,bu yollar beni yordu

Gideceğim yer Çıkırık,boğazımda hıçkırık


Keklikler uçtu gitti,nihayet yollar bitti

Bir hademe seğirtti,son ümüdimde bitti

Gideceğim yer Çıkırık,boğazımda hıçkırık

Çıkırık köyü kirazlık,sonu geldi haylazlık


Dereleri var sazlık,son olsun yaramazlık

Gideceğim yer Çıkırık,boğazımda hıçkırık

Yatılı bir köy okulu,istemez para pulu

Her taraf ağaç dolu,öğrendim sağı solu


Gideceğim yer Çıkırık,boğazımda hıçkırık

Piştim köy çocuklarıyla,dost oldum çobanlarla

Alıştım yabanlara,selam olsun canlara

Gideceğim yer Çıkırık boğazımda hıçkırık


Orhan Uysal

25 Haziran 2009 Perşembe

Yeni Evli



Orhan UYSAL ve Eser UYSAL'ın yeni evliyken çektirdiği bazı resimler.