Babası her akşam evlerinde kumar
oynatırdı. Nihat ise sonradan genç yaşta öldü. Çok iyi bir çocuktu. Babasının
durumuna o da üzülüyordu. Ne var ki elinden gelen bir şey yoktu. Beraber
ortaokula kayıt olduk. Okulun bizim köy okulları ile karşılaştırılınca beni
şaşırtan büyüklüğüne alışmam uzun zaman aldı. Çoğunluk şehirde ilkokulu
bitirmişti. Arkadaş edinene kadar yabancılık ve uyumsuzluk duydum. 1A
sınıfındaydım. Müdürümüz Ziya Ataman çok iyi ve olumlu bir kişiydi. Karısı da
Coğrafya öğretmeni Macide hanımdı. Bizim matematik derslerine de giriyordu.
Müzik dersine bir ayağı aksayan
Hayriye Miyak giriyordu. Bana bu hocanın aynı zamanda fizik hocası olduğunu ve
fizik dersi kitaplarının ne zaman dağıtılacağını sormamı isteyerek, beni
işlettiler. Üzerimden atamadığım köylü saflığımdan yararlanmaları ilk kötü anım
oldu.
Türkçe dersine Bahri Miyak
giriyordu. Çok sert ve bilgili bir öğretmendi. Bir gün gramer dersinden imtihan
yapacağını söyledi. Onüç arkadaş hastalık bahanesi ile devlet hastanesine
viziteye çıktık. Bizim numara yaptığımızı anlayan doktorlar bizi okula geri
gönderdiler. On üç numaracı arkadaş hep birlikte sınıfa girdik. Bahri Miyak
sobaya demir karıştırıcıyı koyup kızdırdı ve hepimizi sözlüye kaldırdı. İlk
girenden başlayıp bilemeyenin ellerine vuruyordu. Ben en sondaydım. İkinci
zilin çalması beni işkenceden kurtardı. Bu sırada duyduğum korku dilbilgisinden
nefret etmeme ve bir türlü öğrenememe yol açtı.
Resim dersi en yeteneksiz olduğum
dersti. Hocamız Reşat Eroğlu çok disiplinli, yetenekli, resme yatkın olanları
koruyan ve onlara sulu boya vb. teknikleri öğreten bir hocaydı.
Birinci sınıfta biraz bocalayarak
ikmale kaldım. Başta matematik vardı. İkmalden geçerek 2A sınıfına devam ettim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder